Şub
24
Üniversite öğrencisi olduğum yıllardı. İlk kez bir film setinde görev alacaktım. İçimdeki sinemacı olma isteği o yaşlarda son halini almamıştı. İki şeyi çok iyi hatırlıyorum: Bir, bulunduğum setteki film çekimi imkanlarını ve filmciliğe ait profesyonel ortamı beğenmeme duygusu. İki, alelade bir planın çekimi için bile ne çok zaman harcanması gerektiği. İlk duygum, yani Türkiye’deki film […]
Şub
17
Patton, 7 oscarlı büyük bir film. II. Dünya Savaşı’nda amerikan ordusunda önemli komuta görevleri alan amerikalı general George S. Patton‘ın savaş güncesi; kendisini Kartaca’lı Hannibal ile kıyaslayan bu adamın, savaşın başlangıcındaki bakış açısını müthiş bir şekilde tanıtarak başlıyor. Bu bakış açısı, Patton’ın savaşçı egosunu ortaya koyduğu gibi, yakın geçmişte (ve belki de halen) kendini Roma […]
Şub
07
Yazarlığın bir yöntemi olur mu demeyin, elbette olur. Özellikle sinema ya da televizyon alanında üretim çevrimine girmiş ya da girmek isteyen bir yazar iseniz bir yöntem tutturmanız şart. Yazar olmak için, konuya yabancı olanların zannettiği gibi uçuk ve bohem yaşam tarzları gerekmez. Yaşam tarzı yazarın tercihine kalmış bir konudur. İlhama daha açık yaşayabilmek için kimileri […]
Oca
17
İlk kez 1988 tarihli filmi To Kill A Priest’te izlemiştim. Katolik bir rahibe boks öğretmeye çalışan bir dayanışmacı rolündeydi. Daha sonra Last of the Mohicans ve In the Name of the Father. Daha sonra ise bay Kobayashi rolünde. Ve Romeo + Juliet. Pete Postlethwaite karakteristik yüz hatları sayesinde zihnimize kazınan bir imaja sahip. Tıpkı Richard […]
by Gökhan on Ocak 17th, 2011 in Çeşitli
Oca
13
The only reason to rehearse is to learn to perform the play. It is not to “explore the meaning of the play” -the play, for the actor, has no meaning beyond its performance. It is not to “investigate the life of the character.” There is no character. There are just lines on the page. A […]
Oca
05
– Frank? – Bizi Frank gönderdi. – Bana at getirdiniz mi? – Bir at eksiğimiz var galiba… – Fazladan iki tane getirmişsiniz.
Oca
04
Pixar’ın şu meşhur, seyrine doyum olmayan animasyon filmlerinden Ratatouille’da sık sık geçen bir cümle vardı: “Herkes yemek yapabilir”. Ratatouille’da, bir farenin koku alma yeteneğini kullanarak aşçılık işinde başarı göstermek için katlandığı zorlukları izlemiştik. Yerleşik yargıları yıkarak, bilinen kuralların dışına çıkarak yeni ve yaratıcı fikirlerle bir şeyler yapmaya çabalamak, yapılabilecek şeylerin en iyisidir diyordu film bize. […]
Eki
21
Hitler ve Goering’in Polonya’yı işgal etmek istediklerini hatırlayın. Goering “Harika! Hadi Polonya’ya doğudan saldıralım” dediğinde Hitler, “Hayır, asla! Kuzeyden seni salak, kuzeyden!” diye haykıracaktır. Demek istediğimi anladınız mı? Bu ikisi toplamda aynı fikirde olabilirler ama asıl önemli nokta o noktaya gelirken nasıl çatıştıklarıdır. Norman Lear “Neden bu iki insan tartışıyor ve neden ikisi de haklı?” […]
Nis
23
Herkesin yapmak istediği işler vardır. Dahası bu işlerden bazılarını herkes rahatlıkla yapabileceğini düşünür. Pek çoğumuz kendimizi boynumuza asılmış bir steteskop ve beyaz önlükler içinde hayal etmişizdir. Aslında her şey çocuklukta başlar. Hemen hemen hepimiz öğretmen, pilot, polis, astronot vs gibi meslekleri gözümüze kestirmiş ve o klasik soruyla karşılaşınca cevabı pat diye yapıştırıvermişizdir. “Ben öğretmen olacağım… […]
Mar
07
Tutkusunu ve mesleğini anlatıyor. “Merak, sahip olduğunuz en güçlü şeydir.” “Kendinizi sınırlandırmayın. Bunu zaten diğer insanlar yapmaya çalışacak. Risk alın.” “Failure is an option, but fear is not.”