13
Bahtin – Dostoyevski Poetikasının Sorunları
Mihail M. Bahtin, ilginç kişiliği yanında zor zamanlarda zor bir alanda fikirler üreten, üretken bir zihindi. Sanat felsefesi alanında en etkili isimlerinden biri oldu. Dostoyevski poetikası üzerine düşüncelerini yazdığı kitabının türkçe tercümesinde Wayne C. Booth‘un nefis bir sunuş yazısı var. Bu sunuş yazısı bana yıllar önce okuduğum Thomas Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabının önsözünü hatırlattı. Nilüfer Kuyaş imzalı bu önsöz gibi Wayne C. Booth’un önsözü de içinde bulundukları kitabın alanına dair okuyucuya derli toplu bilgiler veren, son derece düzgünce yazılmış bir giriş yazısı niteliğinde. Kuyaş, bilim felsefesinde olan biten ne varsa harika bir derleme yapmış. İlgi duyan herkesin mutlaka başucunda olmalı. Bahtin’in Dostoyevski Poetikasının Sorunları adlı kitabının sunuş yazısı da bitmek bilmeyen biçim içerik tartışmalarını özetlemekle kalmıyor, Bahtin’in fikirleri doğrultusunda daha başka pek çok temel sanat felsefesi sorununa değiniyor. Örneğin Çokseslilik bir başlık olarak kabul edilirse Bahtin’in önemli fikirleri yer yer karşıt görüşleriyle birlikte okuyucuya sunuluyor. Drama yazarının da mutlaka Bahtin’in fikirleriyle tanışıyor olması gerektiğine olan inancım bu sunuş yazısından önce oluşmuştu, ne var ki bu denli bir sunuş ile karşılaşmak da hoş bir sürpriz oldu doğrusu. Sanatın ve sanatçının doğasına dair düşüncelere dalmak, belki de çok daha zor bir soru olan Batılı bağlamların dışında düşünebilmek ya da Dostoyevski’yi tekrar keşfetmek için mutlaka okunması gereken kitaplardan biri olarak gördüğüm Dostoyevski Poetikasının Sorunları’nın Wayne C. Booth imzalı sunuş yazısından altını çizdiğim yerlerin bir kısmı aşağıda bulabilirsiniz.
Hiçbir şey soyut şeylere duyulan sevgiden daha insani değildir.
Yaşadığımız son yüzyılda şaşırtıcı ölçüde çok sayıda eleştirmen sanatı anlamların tasfiyesiyle bir tutmuştur. Sanatsal olmayan hayatlarımızı karmakarışık hale getiren pratik ilgilerimizle kirlenmemiş basit, saf biçim görüşüne ne denli yaklaşırsak, sanat olarak adlandırılan şeye de o denli yaklaşacağımız açık değil midir?
Büyüleyici öyküler bize karmaşık bir hakikat sunarlar: insani olaylar kendi başlarına sanat değilken, çift akrostişin tersine, kurmaca açıkça sanattır, bir şekilde insani olaylardan yapılmış bir sanat. Sanat bir şekilde biçimle ilgiliyse, biçim sanatı hayattan ayıran şeyse ve kurmaca biçimler hayatın malzemesi içine gömülüyse nasıl olur da kurmaca sanatından söz edebiliriz?
Bahtin için: Sanatçının temel görevi basitçe kendi türündeki en etkili yapıtı mümkün kılmak değildir. Daha çok, diğer tüm görüşlerden üstün bir dünya görüşüne ulaşmaktır; doğru görevleri yerine getiren doğru türde bir kurmaca şimdiye dek tasarlanmış en iyi anlama aracıdır. Gerçekten de çoğu batılı eleştirmenin göklere çıkardığı tamamen farklı türde bir nesnelliğe ulaşarak insan hayatının temel, indirgenemez çok-merkezliliğinin veya “çokseslilik”inin hakkını verebilecek tek kavramsal araç kurmacadır.
Bilincimiz, gittikçe daha fazla sesi “ikna etme yetkisine” sahip görüp bünyesine katarak ve sonra da bu seslerden hangilerini “içsel olarak ikna edici” diye kabul edeceğini öğrenerek gelişir.Dayatılmış bir “dar anlamda ideoloji” tarafından sakatlanmamış olan herkes, bir “ideolog” olmayan herkes, her birimizin bir “Ben” değil bir “Biz” olduğu gerçeğine saygı duyar. Çokseslilik, birlikte “diyalojik” hayatlar sürüyor olmamız mucizesi hem hayatın bir gerçeğidir, hem de en yüksek doruklarında, sonsuzca aranması gereken bir değerdir. Edebiyat yapıtlarının bu anlamda diyalojik doğalarımızın hakkını verme eğiliminde olmadığını her edebiyat tarihçisi teslim edecektir.
Yüzeyde çoksesli görünen ve Batılı nesnelcilik için kurmacanın öykünmesi gereken bir tür model haline gelmiş olan drama bile doğası gereği monolojiktir, çünkü drama yazarı karakterlerine istediklerini kendi istedikleri şeklinde söyleme özgürlüğü vermektense her zaman söylemeleri geren şeyleri dayatıyordur.
Bahtin çoksesli idealin Dostoyevski’de, ama yalnızca Dostoyevski’de gerçekleştirildiğini kabul eder. Tüm kontrpuancıların en büyüğü karakterlerine sahiden teslim olur ve onların kendisininkinden başka şekillerde konuşmalarına izin verir. kahramanlar artık yazarın mütehakkim bilincine indirgenmez; ikincil karakterler artık kahramanlar için – veya yazar için- taşıdıkları fayda tarafından kuşatılmaz, bu faydaya indirgenmezler. Kısacası, karakterler oynadıkları roller sayesinde tamamen bilinen nesneler olarak gösterilmek ve sonra da işlerini bitirmiş görülüp bir kenara atılmak yerine, eksiksiz özneler olarak kabul edilirler, asla tam olarak tanımlanamayan veya tüketilemeyen “bilinçler” olarak gösterilirler.
Mihail M. Bahtin – Dostoyevski Poetikasının Sorunları, Metis Eleştiri 2004, Çev. Cem Soydemir
There are no comments.