22
Bu Bir Tuti Kuşunun Hikayesi…
– Nedir bu? Okuduğunuz?
Müfit zaten bu sorunun geleceğini biliyor gibiydi
– Bu bir Tuti kuşunun hikayesi.
– Tuti kuşu?
– Dudu kuşu ya da meşhur adıyla papağan…
Aslı şaşırdı.
– Bilmiyordum…
Müfit, minyatür kitabına sadece birkaç satırla alınmış bu öykünün tümünü biliyor gibiydi.
– Öyküyü Mevlana anlatır. Son derece sembolik ve aslına bakarsan bir o kadar da derin bir öyküdür.
Aslı gözlerini minyatürden ayırmadı.
– Tüccarın biri… Ticaret yapmak üzere Hindistan’a gitmek için hazırlık yapıyormuş… Kölelerine, hizmetçilerine tek tek Hindistan’dan istedikleri bir şey olup olmadığını sormuş. Hepsine de isteklerini yerine getireceğine dair sözler vermiş. En son olarak da evindeki tuti kuşuna… Yani papağanına da sormuş… “Hindistan’dan bir şey ister misin?”
Kuş meğer kafeste yaşadığı için özgürlüğün özlemini çekiyormuş ve tüccara demiş ki:
– Oradaki papağanlara selamımı söyle. Onlara halimi anlat ve de ki “Siz çayırlarda ormanlarda özgürce geziyorsunuz, ben ise burada kafesteyim… Benim bu halime bir çare bulunuz… Eğer çare bulamazsanız hiç değilse beni çokca yadedin ki mutlu olayım”
Aslı, Müfit’in anlattığı öykünün içinde kaybolmuştu bile… İnce parmaklarıyla kitabın sayfaları üzerinde geziniyor, gözleriyle minyatürlerdeki en ufak ayrıntıyı bile fark etmeye çalışıyordu. Müfit sakinleştirici bir ses tonuyla devam etti.
– Dilekleri dinleyen tüccar Hindistan’a varmış. Bir su kenarından geçerken birkaç Tuti kuşu görmüş ve onlara seslenerek evindeki Tuti kuşunun dileğini olduğu gibi anlatmış. Ama kuşlardan bir tanesi bu sözleri duyar duymaz titremiş ve düşüp ölüvermiş. Tüccar, kuşun ölümüne sebep olduğu düşüncesiyle vicdan azabı içinde yoluna devam etmiş. Herkesin hediyelerini almış ve memleketine geri dönmüş. Hizmetçilere, kölelere hediyelerini dağıtırken sıra papağana gelince, tüccarı bir üzüntü kaplamış. Çünkü yolda rast geldiği kuşa olanlar aklına gelmiş ve vicdan azabı tazelenmiş. Papağan onun bu haline görünce meraklanmış, olan biteni anlatmasını istemiş. “Efendim! Neden pişmansın, neden öfkelisin?” Efendisi tıpkı söylediği gibi yolda rastladığı papağanlara selam söylediğini ama içlerinden bir tanesinin düşüp ölüverdiğini anlatmış. Bunu dinleyen papağan ise tıpkı tüccarın anlattığı kuş gibi titreyip düşmüş ve ölüvermiş. Tüccar, başına gelen bu ikinci hadisenin ardından ah-vah edip feryat figan içindeyken kendi kendine bir ağıt yakmış “Vah benim güzel sesli kuşum, sırdaşım, neşe kaynağım. Nasıl da yazık oldu sana!” Böyle ağlayıp sızlanırken ölü kuşunu kafesinden çıkarmış tam onun için bir gömme merasimi yapmaya hazırlanırken kuş, canlanmış ve kanatlanıp uçuvermiş. Kuş yakınlardaki yüksek bir dala gidip konmuş. Tüccar kuşunun ölmediğini anlayınca içini bir merak kaplamış. “Ben sana ne anlattım, o kuş sana ne öğretti ki böyle bize oyun oynadın, bugüne kadar aklına gelmeyen, ne oldu da aklına geldi?” demiş. Papağan bilgiç bir tavırla cevap vermiş. “O kuş, yaptıklarıyla bana akıl verdi. Düşüp ölerek bana dedi ki
– “Seni kafese sokan senin yeteneğindir. Öyleyse güzelliğini gizle. Eğer tohum olursan bütün kuşlar seni yemek ister. Kendine bir sığınak bul, ki o sığınak Musa’nın denizi, İbrahim’in ateşi gibi olsun.”
Demiş ve tüccarın yanından uzaklaşmış.
Hikayesini bitiren Müfit, arkasına yaslandı ve Aslı’nın bir soru sormasını bekledi. Aslı, sakince saçları iyice kırlaşmış, bilgeliği her halinden belli olan hocasına baktı ve sadece
– Ve?
Diyebildi. Müfit hafifçe gülümsüyordu:
– Doğu öyküleri gizemlidir ama, illa ki kıssadan bir hisse verir okuyucusuna.
Dedi. İşte Aslı’nın merakını uyandıran bir cümle.
– Nedir o hisse?
…
Okulun bahçesinde, meraklı gözlerden kaçmak ister gibi yürürken sanat tarihi hocası Müfit’in sözleri Aslı’nın kulaklarında yankılandı. Koltuğunun altındaki kitaba sımsıkı sarılmıştı çünkü henüz hakkında hiçbir şey bilmediği Üsküplü İhsan Efendi’nin bezediği kitabı taşıyordu. Müfit’in anlattıkları hayal dünyasında yeni pencereler açan Aslı’yı derinden etkilemişti. Sanki yürümüyor, zoraki bir şekilde sürükleniyordu. Aslı itiraz etmişti. “Bu kitap çok değerli. Böyle değerli bir şeyi ödünç almam doğru olmaz.” Ama Müfit, Aslı’nın kitabı uzun uzun incelemeyi ne kadar çok isteyebileceğini tahmin ediyordu ve “Ona iyi bakacağına eminim” diyerek ısrar etmişti.
İnsan bedeni ilginçtir. Kaslar kendiliğinden hareket ederler, gözler evin yolunu ya da yapılacak bir işi düşünmeye gerek kalmadan bulabilirler. Okulun son senesinde, kışın bahara çaldığı günlerde, Aslı bir akşamüstü okulundan bu duygularla ve bu halde uzaklaşıyordu. Belki mırıldanıyordu kendi kendine. Kıssadan bir hisse çıkmalıydı elbette. Ama neydi?
Üstadım kesinlikle daha kısa aralarla yazmalısın. Teşekkürler, yazdığın ve paylaştığın için.
Sevgi ve ışıkla kal…
Teşekkür ederim…