Senaryomu nasıl satabilirim?

Bir senaryo yazdım. Senaryomu mükemmel hale getirdim. Her haliyle çekime hazır. Peki bir yapımcıya nasıl ulaştırabilirim?

Oh! Senaryo nihayet bitti! Peki şimdi?

1- Senaryo bitmiş durumda mı?

Yapımcılar, yönetmenler, sinemacılar genellikle vakitleri kısıtlı, günlük hayat tempoları yoğun insanlardır. Sizin yarım senaryolarınızla ilgilenecek halde değillerdir. O sebeple senaryonuzu kendi bakış açınıza göre mükemmel hale getirmeden bir sinema profesyoneline okutmaya ya da tanıtmaya kalkışmayın. Sizin açınızdan senaryonuz kusursuz hale gelmiş olmalı. ‘Fikir çok iyi, fikrime bayılacaklar’ dediğiniz anda kaybettiniz. Bir senarist olacak kadar disiplinli ve iş insanı olamayacağınızı göstermiş oldunuz. Bitmemiş senaryo diye bir şey yoktur. İşi bitirin.

2- Senaryo kurallara uygun yazıldı mı?

Piyasada çok sayıda ‘senaryo’ dolaşıyor. Bilgisayarın başına geçip sayfalarca ‘döktüren’ ve bunların çıktılarını alıp kapı kapı dolaştıran çok sayıda girişken ve cesur insan var. Yapımcıların rafları senaryolarla doludur. Çoğu zaman dağ gibi birikir bu senaryolar. Peki kim okuyor bunları? Çoğu zaman hiç kimse. İşi çat kapı gelen senaryoları okumak olan insanları bünyesinde çalıştıracak kadar profesyonel ve yoğun yapım şirketleri Türkiye’de var mı bilemiyorum. Ortalık senaryodan geçilmeyince, ve bunların çoğu da amatörler tarafından yapımcılara ulaştırılmış olduğunda ne oluyor biliyor musunuz? Büyük ihtimalle hiç okunmuyorlar ya da senaryonun sayfalarına göz gezdiren bir ‘yetkili’, sadece sayfaların şekline şemailine bakarak işi bilen birinin o senaryoyu yazıp yazmadığını anlamaya çalışıyor. Sayfa düzeni yüzünden harika senaryonuzun bir kenara atılmasını istemezsiniz değil mi? Örneğin ünlü bir Hollywood senaryo hocasına göre senaryonun sayfaları arasında gezerek, hiç okumaya gerek kalmadan bir senaristi bir amatörden ayırmak mümkün. Örneğin senaryo yoğun diyalog içeriyor, aksiyon anlatımları neredeyse yoksa… Ya da tam tersi, senaryoda hiç diyalog yoksa… İçeriği önemli değil. Standart senaryo sayfa düzenini bilen biri, sayfalarda okumadan gezinirken, senaryonun unsurları arasındaki dengeyi şıp diye fark eder. Ne yapıp edin satır boşlukları, font, paragraf yapısı vs. gibi basit senaryo yazım kurallarını öğrenin.

3- Senaryonun size ait olduğuna dair gereken çalışmaları yaptınız mı?

Yani notere gidip ‘bu senaryoyu ben yazdım’ dediniz mi? Noter sizin yazdığınız senaryoyu okuyup ‘Hmm, evladım bunu sen yazmışsın, her halinden belli’ demez. Noter senaryoyu okumaz. Noter sadece, kendisine getirildiği tarihte sayfalarına imza atacağı ‘senaryoyu getiren şahıs budur’ diye bir belge hazırlar. Eğer senaryo ile ilgili bir dava söz konusu olacak olursa taraflardan kimin elindeki belge daha eski ise ona bakılır. Senaryonun gerçek yazarının belgesi daha geç tarihli ise yapılacak bir şey yok. Bir bardak soğuk su içebilir. Senaryonuz biter bitmez ilk iş olarak, özgün olduğuna ve size ait olduğuna dair bir belgeye sahip olmalısınız. Bunu kapalı bir zarfta kendinize posta yoluyla senaryonuzu göndererek de yapabilirsiniz. Ayrıntılı bilgileri bir avukattan öğrenmenizi tavsiye ederim. Son olarak eğer bir başka eserden uyarlama yaptıysanız ve bu eserin telifi bir başkasının elindeyse bu şahıstan bir muvafakatname almanız gerekiyor. Örneğin Orhan Pamuk gibi eserleri henüz telifli olan bir yazardan uyarlama yaptıysanız doğal olarak bu yazarın rızasını (resmi olarak) almalısınız. Sözlü izinler işe yaramaz.

Senaryonuzu koruyun.

4- Senaryo gerçekten iyi mi?

Senaryo bitti. Kurallara uygun yazıldı. Telif sorunları da yok. Bundan kimse emin olamaz. Dünyanın en iyi senaryosu bile dünyanın en iyi yapımcısından ret cevabı alabilir. Geri çevrilebilirsiniz. Göz ardı edilebilirsiniz. Elle tutulur gözle görülür somut bir ürünü satmaya çalışmıyorsunuz. Bir takım kağıtlar üzerindeki hayalleri satmaya çalışıyorsunuz. Sizin o hayallere ne kadar inandığınız hiç kimseyi ilgilendirmiyor. Senaryo sanatında bir devrim niteliğindeki bir senaryo ile yapımcı kapılarını aşındırıyor olabilirsiniz. İnsanlar bir iş bir düzen tutturmuş gidiyorlar. Araya girmek, aralarında var olmak istiyorsunuz. Belirsizliklerle dolu bir dünya. Yapmanız gereken şey; enerjinizi kaybetmemek, işinize olan inancınızı kaybetmemek, kendinizi dev aynasında görmemek, sabırlı olmak ve odaklanmış olmak. Maymun iştahlı olmamak. Senaryonun iyi olduğunu kanıtlamak için bazı ‘güzellikler’ yapmanız da işinize yarayabilir:

A. Çarpıcı bir isim

Senaryonun kapak sayfasında isminizi iletişim bilgilerinizi yazdınız. Bir de çarpıcı bir isim yazdıysanız oraya, ‘beni oku’ diye adeta haykıran beyaz sayfalarınız oldu demektir. Font ve kapak sayfa düzeninde farklılığa gitmeyin. Adeta elişi derslerinden fırlamış bir senaryo profesyonel bir imaj uyandırmaz. Örneğin oraya ‘Kuzuların Sessizliği’ yazdıysanız, ve yapımcıya uzatırken ‘bu bir polisiye gerilim’ dediyseniz yapımcının o değerli on saniyesi içinde projeyi okumak için bir istek duyacağını hayal etmek yanlış olmaz. Merak uyandırıcı, okuduktan sonra da iz bırakacak bir isim.

B. İlk On Dakika

Senaryonuzun ilk sayfaları okuyan kişiyi senaryoya bağlamada etkili olduğu kadar seyirciyi de filminize bağlamada etkili olacağı için yapımcılar ilk on sayfaya azami dikkat ederler. Ilk on dakikada filmin neler vadettiğini göstermeniz gerek. Sıkıcı olmayın. Şaklabanlık da yapmayın. Dramatik açıdan güçlü bir giriş, büyük açmazların, engellerin habercileri ya da kendileri… Olacaklar hakkında çok iyi bir ipucu… Merak, merak, merak.

C. Sağlam bir final

Eğer senaryonuzu son sayfalara kadar okutmayı başardıysanız bu büyük bir başarıdır ve umut ışığı hala parıldamaktadır. Ama yeterli değil. Bir de ‘kuş kondurmanız’ gerekmektedir. Yapımcıların film işindeki temel öncelikleri paradır. Filmin izlenmesini, çok seyirciye ulaşmasını hedeflemişlerdir. Bu doğru ve gerekli bir şey. Bu sebeple seyircinizin filmden ayrılırken (acıklı son bile olsa) iyi duygularla ayrılmasını isterler. Yapımcıya göre ‘iyi duygu’ seyircinin verdiği zaman ve paranın hakkını almış olmasıdır. Çünkü filmin seyirciye son anda verdiği duygu genellikle en çok hatırlanan duygu olacaktır. Filmin finalinde bir kuş kondurulmuşsa, seyirci ağlamış, gülmüş, hayata dair bir farklılık hissetmişse filmi genellikle o şekilde hatırlar. Bunun ‘seyirciye istediğini vermek’ şeklinde algılanması her zaman doğru değildir. Bazen seyirciye istemediği şeyi vermek de seyircide iyi bir iz bırakabilir. Kabaca şu şekilde ifade edebiliriz: açtığınız bütün parantezleri kapatın. Ama iyi kapatın. Babam ve Oğlum’u hatırlayın. Film büyük reklam kampanyaları ile gösterime girmedi. Etkili final sahnesi, kondurulan kuş sayesinde filmi izleyen neredeyse her seyirci, filmin reklamını yaptı. Tanıdığı herkesi filmi izlemeye davet etti.

D. Dilbilgisi, imla her şeydir.

Bir senaryo yazarı kendi işine saygı göstermiyorsa, başkalarının o işe saygı göstermesini beklemeye hakkı yoktur. Filmin adında yapılan imla ve yazım hatalarının senaryoya nasıl bir etki yapacağını düşünürsünüz? Ayrı yazılması gereken yerde yazılmayan -de -da, kesme işaretleri, kelime bilgisizliği, iddia yerine iddaa yazmak, büyük harf küçük harf kullanımıdaki hatalar ve daha nicesi… Senaryo yazmak bir meslektir. Otobüsü iyi kullanmayan şoför, parayı yanlış sayan veznedar, göbekli kısa mesafe koşucusu, özensiz-bilgisiz-saygısız senarist. Bir yapımcı ya da bir yönetmen; dilbilgisi, imla ve yazım hatalarıyla dolu bir senaryoyu, dünyanın en güzel hikayesini anlatıyor olsa da okumayabilir. Haklı olur.

Dilbilgisi: Yazarın kendisine ve yazdıklarına saygısıdır.

5- Senaryo yarışmaları

Herkes iyi senaryo arıyor. Buna emin olabilirsiniz. İyi anlatılan iyi bir hikaye kadar müşterisi hazır bir ürün yoktur. Torpil, adam kayırma, rüşvet iddiaları bu tür yarışma ve festivaller için zannettiğiniz kadar yaygın değil. ‘Zaten vermezler’ deyip kendi kendinizi bu tür yarışmalardan ve ortamlardan uzaklaştırmayın. İnsanlar bu tür yarışmaları iyi hikayeleri ve yazarları avlamak için düzenliyorlar. Ciddi yarışma ve senaryo kabul eden festivaller isimsiz yazarlar için en önemli başlangıç noktasıdır. Senaryonuzu bir yapımcıya ulaştırdığınızda okunacağının garantisi yoktur. Ancak bir yarışmaya gönderdiğinizde -en azından jüri tarafından- okunacağına emin olabilirsiniz. İyi, gözünüze kestireceğiniz jüri üyelerinin katıldığı her türlü etkinlik bulunmaz birer fırsattır. Yarışmayı düzenleyenler kadar jüri üyeleri de kendilerine yaratıcı çalışma arkadaşları arıyor olabilirler. Bu sebeple yarışmaları ihmal etmeyin. Ancak çok önemli bir şartla!

Jüri ya da yarışma organizatörleri aptal değildir. İlan edilmiş duyuruya uygun olmayan, on yıl önce yazmış olduğunuz, ‘ne olacak, şansımı denemiş olurum’ dediğiniz senaryoları yutturmaya çalışmayın. Her yarışma senaryosu, söz konusu yarışmaya özel yazılmış olmalıdır. Başlığı değiştirmek yeterli değildir. Senaryonun finaline yada uygun yerlerine mevcut yarışma temasına uygun yamalar yapmak yeterli değildir. Unutmayın: tembel yazar diye bir şey yoktur. Oturup sıfırdan yazacak ve ilgili yarışmaya katılacaksınız. Boş ümitlere kapılmayın, kimseyi kandıramazsınız. Yarışma yönetmeliklerini iyice okuyun. ‘Bu yarışmayı düzenleyenler neden böyle bir yarışma düzenlemiş olabilirler’ diye iyice düşünün. Yarışmalar genellikle sosyal konuları merceğe almak (çözümüne katkıda bulunmak) isterler, örneğin ‘göç sorunu’ ile ilgili bir yarışma teması verilmişse senaryonuzda ‘göçmenleri neden sınır dışı etmeliyiz’ sonucuna varmaya çalışmanız doğru olmaz.

6- Film Festivalleri

Pek çok film festivali senaryo yazarları ile film yapımcılarının bir araya gelmesini sağlayacak etkinlikler düzenlerler. Etkinliğin başlığı ‘Yapımcılarla tanışmakta zorlanan senarist adaylarını sosyalleştirme toplantısı’ şeklinde olmaz tabii ki. Bir film festivalindeki herhangi bir etkinlik, halka açık katılımlı, soru-cevaplı söyleşiler, kokteyller, resepsiyonlar, galalar, film gösterimleri sinemacıların tanışması için önemli fırsatlar sunar. Bir yazar olarak eğer kendinizi pazarlamak durumundaysanız dışa dönük bir insan da olmak zorundasınız. Yazar ve sanatçılar genel olarak içe dönük insanlardır ve kendilerini anlatma konusunda çok istekli olmadıkları gibi bu konuda kabiliyetleri de sınırlıdır. Ama şartlar her insanı zorlar ve değişmek durumunda bırakabilir. Senaryonuzu ve sanatınızı ne kadar hayata geçirmek istiyorsunuz? Soru budur. Bazı konularda kendinizi aşmanız gerekiyorsa aşacaksınız. Yapamıyorsanız şikayet etmekten vaz geçin. Unutmayın, genellikle yazma konusunda yeteneksiz insanlar dışa dönüktür, kendilerini pazarlamayı iyi bilirler ve sosyal ortamlarda başarılıdırlar. Bazen yetenek ve sosyal beceriler bir insanda aynı anda bulunabilir. Her ne olursa olsun işlerini kolaylıkla tanıtabilen insanlar sosyal fobilerinden kurtulmayı başarabilmiş olanlardır.

İyi fikre herkes saygı duyar ve iyi senaryo her zaman kendini gösterir. Asıl iş, senaryonun iyi olduğunu anlamalarını sağlayacak kadar insanlara zaman verebilmek. Okutabilmek. Film festivallerindeki bütün etkinlikler, özellikle katılımcıların da söz alabildiği etkinlikler kendinizi gösterebileceğiniz yerlerdir. Kendinizi göstermekle yetinmeyip sinema profesyonelleriyle birebir iletişim de kurabilirsiniz.

Film festivalleri; senaristler için de çok önemli.

Eğer yeterince dolmuşsanız, artık kendinizi ve senaryonuzu ifade edemezseniz patlayacak hale gelmişseniz, dünyaya açılmanızın da vakti gelmiş demektir. Olsa da olur olmasa da deyip, ‘bir senaryo yazdım ama kimseye okutamadım’ diyor ve durumu kabulleniyorsanız zaten kimseyle tanışmaya çalışmayın, insanların vaktini boşa işgal etmeyin. Senaristlik ile hayal kırıklığı ve başka çaresi kalmamış olmak her zaman barışıktır. Tutkusuz, heyecansız senarist yoktur. Sizde bunlar yoksa boşuna uğraşmayın. Hasbelkader bir yerlere gelmiş insanların ‘sözde’ başarılarını konuşup duracağınıza doğru bildiğiniz şeyde ısrar edin ve bedellerini ödemeye de hazır olun. Başarı öyküleri hep anlatılır. Ne var ki başarısızlık öyküleri sayıca çok daha fazla olmasına rağmen pek konuşulmaz. Vaz geçmemek başarının birinci şartıdır. Vaz geçenlerin başarılı olma şansı yoktur. Ayrıca kendinize şunu da sormayı ihmal etmeyin: ‘Başarı’ nedir? İşlerini büyük paralara satan bir senarist olamasanız da iyi bir insan olma seçeneği hala önünüzde durmaktadır.

7- Yapımcılar

Senaryolarınızı yapımcılara ya da yapım şirketlerine posta yolu ile ya da elden göndermeyin. Nereden geldiği belli olmayan muhatabı ve göndereni belirsiz zarflar kaybolmaya, görmezden gelinmeye mahkumdur. Kişisel olarak senaryonuzu pazarlamanız en sağlıklı yoldur. Peki bu nasıl olacak?

A. Sosyal Ortamlar:

Diğer bütün meslek grupları gibi sinemacılar da, yeme içme ve tatil mekanları dışında, genellikle ortak mekanlarda bulunurlar. Aktör ve aktrislerle -hele tanınmış kişilerse- bulmak, konuşmak; zor ve çoğu zaman tatsız sonuçlar verebilecek türden eylemlerdir. Ama sinemacılar böyle değildir. Kameranın arkasındaki insanlar önyargılarınızdakinden daha mütevazi ve alçak gönüllüdür. Kendileriyle sağlıklı ilişkiler kurabilirsiniz. Önemli olan ‘uygun bir vakitte bizim ofiste görüşelim’ dedirtmektir. Bu çok zor değildir. Dengeli ve mesafeli bir tanışma mizanseni yazabilir ve oynayabilirisiniz. Bunu sizden iyi kimse yapamaz. Neden mi? Çünkü siz senaristsiniz.

B. Ofis ziyaretleri:

Sahne: Bir yapım şirketinin giriş katı. Elindeki sarı zarfın içindeki senaryosuyla bekleyen bir senarist. Kapıdaki görevli kıza Yapımcı X Bey ya da Y Hanım’la görüşmek istediğini söylemiş. Görevli kız kibarca ‘randevunuz var mıydı?’ diye sormuş, cevap olumsuz. ‘Konu neydi?’ diye sorup sormayacağı ise belirsiz. Sorsa bir türlü sormasa bir türlü. Ümitsizlik ve hayal kırıklığı potansiyeli çok yüksek bir sahne değil mi? Bu sahne ve devamındaki bütün olasılıklar içerdiği ümit ve güzellikler kadar gerçek olabilir. İnsani ilişkilerdeki mesafede, istekli ve ısrarcı olmak ile küstahlık ve kabalık arasındaki belirsizlikte ortada bir yerdesiniz. Bilmeniz gereken şey şu; insanlara ulaşmak ve iletişim kurmak sanıldığı kadar zor değil. Zor olan dengeli olabilmek.

C. Tanıdıklar, tanıdıkların tanıdıkları:

Türkiye’de -ve belki dünyada da- senaryonuzu satabilmek için başvurabileceğiniz en etkili yoldur. Insanlar bildikleri ve tanıdıkları insanların görüşlerine ve yönlendirmelerine güvenirler. Bir selam, bir tanıştırma ihtiyacınız olan toplantıyı size sağlayabilir. Tanıdıklık illa ki hemşehrilik ya da yakın bir bağlantı aracılığıyla olmak zorunda değil.

D. Sürpriz faktörleri:

Ne zaman nerede karşınıza bir film yapımcısının, yönetmenin çıkacağı belli olmaz. Böyle sürpriz bir şansınız olduğunda siz hazır mısınız? Filminizi, projenizi, senaryonuzu hemen başından sonuna kadar anlatmaya çalışıp insanları bunaltmayın. İlk hedefiniz, sağlıklı bir ortamda senaryonuzu anlatabileceğiniz bir görüşme koparabilmek.

E. Sosyal Medya:

Bugün sosyal medya hesabı olmayan bir kimse hemen hemen hiç kalmadı. Yapımcılar da sosyal medyayı kullanıyorlar. Asıl iş aslında yapımcılara hangi yoldan ulaşacağınız değil, nasıl ulaşacağınız. Sosyal medya hesabınız, bir senaristin sosyal medya hesabı gibi görünmüyorsa, bir yapımcıyla sosyal medya üzerinden iletişim kurduğunuzda nasıl bir sonuç beklersiniz? Sizinle iletişim kurmaya çalışan bir senarist adayının sosyal medya hesabı (profili), işine odaklanmış bir senaristin hesabı gibi değil de dengesiz, tutarsız, her konuda fikir beyan eden, içeriksiz, kişisel iç dökmelerle dolu bir hesap olsa, siz yapımcı olsanız, ne düşünürdünüz? İnsanların ilgisini çekmek istiyorsunuz ama ilgi çektiğinizde ortaya çıkacak sonuçtan çok da emin değilsiniz.

8- Hepsi bir yana

Senaryo yazarlığında elle tutulur pek bir işi olmamış pek çok senarist adayının hem kendisi hem de girmek istedikleri dünya ile ilgili çok sayıda önyargısı var. Sanatçıların kendi yaptıkları işi beğenmeleri doğaldır. Ama bu, beğeni seviyesinde kalmalıdır. Yazdığı senaryoya aşk seviyesinde bir bağlılık senaristler arasında karşılaşılan çok yaygın bir hastalıktır. Heykeltıraş Pygmalion, bütün sanatçılar için olduğu gibi senaristler için de kötü bir örnektir. Senaryo; şiir-öykü ve roman’dan farklı olarak, daha az bireysel bir sanattır. Yani şiiri yazarsınız ve okuyucusuna ulaştırırsınız. Ama senaryonun seyircisine ulaşması için üzerinde daha çok sayıda insanın çalışması gerekir. Sinema kolektif bir sanattır. Bu sebeple senarist esnek olmalıdır. Hele ki kariyerinin başında bir senaristin tabir caizse hamur gibi olmasında fayda vardır. Kendisini dev aynasında görmek, kendisini suçlamak yerine bütün dünyaya çamur atmak, genç/yaşlı senarist adayları arasında yaygın alışkanlıklar. Hayatında doğru dürüst film izlememiş, anlatı türünün klasiklerinden habersiz, kısıtlı bir genel kültür ile senarist olmaya soyunmuş kalabalıklar arasındasınız, unutmayın. Fark yaratmak kolay değil. Hem işinizin hem de karakterinizin kalitesi ortaya çıkacak sonuçla çok yakından ilişkili. Aile çevresinden sinema camiasında değilseniz, argo deyişle tuzunuz da kuru değilse, işiniz çok daha zor. Bu sebeple senaryo yazmak isteyen, sinemacı olmak isteyen sanatçı adaylarının başarıdan çok, verecekleri emeğe odaklanmaları gerekmektedir. Doğru olan budur.

  1. Fethullah wrote on Aralık 22nd, 2023 at 17:46 Uhr1

    Gökhan bey, benim aklımda fantastik bir senaryo fikri var. Ama bu tarz bir senaryo son derece maliyetli bir çekim gerektirir. Yüksek bir hayal gücüyle yaratılmış olacağından tahmin edersiniz ki zorlu bir şey çıkıyor ortaya. Bu tarz bir senaryo nasıl işletilir? Kimler bunu gerçek bir şaheser olarak çekebilir, Türkiye’de mümkün mü? Ve tabi bu konuda kazanç sistemi nasıl oluyor?

  2. Gökhan wrote on Aralık 22nd, 2023 at 20:49 Uhr2

    Henüz senaryoyu yazmadan çok sonrası için endişelere sahip olmamanız daha iyi olur. Önce elinizde size göre en iyi haliyle bir senaryo olsun. Sonrası için daha sonra plan-hesap yaparsınız. Evet Türkiye’de bu işler zor. Yapımcılar ucuz maliyetli kolay işlerle çok para kazanabilecekleri halde neden çok maliyetli zor ve sonucu belirsiz işlerle uğraşsınlar? “Olmaz” diye bir şey yok, ama “zor” var. Önce yazın. Bakarsınız bir beğenenen çılgın yapımcı çıkar.

  3. GÖKHAN GELERİ wrote on Ocak 16th, 2024 at 15:55 Uhr3

    Selamlar benim adım Gökhan geleri size demek istediğim konu şu biz dört arkadaş bir mafya ve intikam dizisi senaryosu yazdık eğer ilgilenirseniz size sunmak ve satış yapmak istiyoruz eğer siz yapımcılığını üstlenirseniz sizinle görüşmek istiyoruz size telefon numarası yazıyorum geri dönüş sağlarsanız çok sevinirim 05xx xxx xx 90

  4. Gökhan wrote on Ocak 19th, 2024 at 21:14 Uhr4

    İlgililerin dikkatine. (Ben bir yapımcı değilim)

  5. Burhanettin Yıldız wrote on Ocak 20th, 2024 at 23:23 Uhr5

    Fikri açık, beyan edip yazabilirim detaylar ve final yıllarca üzerinde hayal kurup izlediğim bir film. Alıntı yapmak isteyen olursa hayal gücünü yıllarca zorlaması gerek.
    Çok tıkandım zaman zaman.
    Sonrası; Çevremde ki insanlara sordum böyle bir durum olsa nasıl olur diye.
    Sonunda noktayı koydum.
    VAN GÖLÜ CANAVARI
    Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.

  6. Emre KARA wrote on Ocak 29th, 2024 at 12:45 Uhr6

    Gökhan bey merhaba,

    Polisiye ve psikoloji ağırlıklı uzun metraj film senaryom mevcuttur. Bu senaryo 2023 yılında çıkan kitabım “Bir Ölüm Müzikali” ne aittir. Sürpriz sonlu ve soluksuz izlenecek bir kurgusu vardır. Hatta katilin kim olduğunu ve olay örgüsü içerisinde merak unsurlarının fazla olduğu bir kitaptır. Kitabı da senaryoya çevirdim. Mini dizi de yapılabilir. Sonuna gelindiğinde izleyicilerin “yok artık” diyeceği bir kurguya sahiptir. Her şey hazır! “İyi ki size ve bu kurguya inanmışım.” diyecek bir yapımcı, kesinlikle inandığı için pişman olmayacaktır. Çünkü en başta ben buna inandım! Sevgilerimle…

  7. celalettin wrote on Şubat 5th, 2024 at 18:59 Uhr7

    Zor bir çocukluk Kolay olmayan bir gençlik dönemi her anı sıkıntılıklar içinde içinde geçen bir ömür tamamen doğaçlamaya açık bir senaryo yazmanın arzusundayım. Kısacası şans dan yana yüzü gülmeyen çevresi tarafından kabullenmeyen ama her fırsatta çevresi tarafından kullanılıp bir kenara atılan çaresiz bir delikanlının hayatını dram komedi tarzında beyaz perdede kendi imzamla yazılmış bir senaryo da görmek beni sevindirir di. sorun şu ki nasıl yola çıkacağım hangi durak da mola vereceğim bilemiyorum.

  8. Ayse Bulut wrote on Şubat 28th, 2024 at 23:15 Uhr8

    Merhabalar ben size yaşanmış bizzat yaşadığım kadınlığım ve evlat edindiğim oğlum halkında hayatımı sunmak istiyorum lütfen duyun beni

  9. Ramal wrote on Mart 18th, 2024 at 02:23 Uhr9

    Iyi günler adım ramal azeriyim, ben bir yazar değilim ama bir konuda fikrinizi almak istiyorum.aklımda çok güzel bir senaryo var, ıssız bir adada geçiyor, az maliyetli, senaryonun içinde duygusallık, heyecanlılık, gerilim, dram, ve s…

  10. Derya wrote on Mart 29th, 2024 at 01:39 Uhr10

    Merhaba iyi bir kitabın film olma serüveni için nasıl bir yol yöntem izlenebilinir sevgiler

  11. Gökhan wrote on Nisan 8th, 2024 at 14:44 Uhr11

    Kitabın “bu film olmalı” dedirtecek bir görsel altyapı sağlaması gerekiyor, bu ilk şart. Yapımcılara, star oyunculara cazip gelmesi gerekiyor. Şunu unutmayın, sanatsal ya da maddi kazanç beklentisi olmazsa hiç kimse film çekmez. Yapımcılar para kazanmak, sanatçılar da kendi sanatlarını icra ederken yükselmek isterler. Eğer bu hissi sözkonusu kitap veriyorsa yolu açıktır. Kendinizi tek tek yaımcıların, oyuncuların, yönetmenin ve akla gelebilecek başka profesyonellerin yerine koyun. Kitabın senaryo uyarlaması da aynı şekilde bu mantıkla yapılmalı. Seyirci de buna dahil tabii ki. İnsanlar kitabı okudu tamam ama bu öyküyü perdede ya da ekranda görmeye değecek ne var? Bu gibi düşünceler uyarlama yaparken daha çok kafa yorulması gereken yeri bulmanıza yarar.

  12. elif wrote on Haziran 17th, 2024 at 19:38 Uhr12

    I would like to say…ben en fazla iki sayfa yazdım, senaryo halinde değil ve henüz bitmedi. ama bana değerlendirebicek bir kimse ya da ofis önerin çünkü çok fazla sayfayla kontak kuruyorum

  13. adımbudegil wrote on Haziran 21st, 2024 at 14:12 Uhr13

    Gökhan bey merhabalar. Yazınızı dikkatli bir şekilde okudum. Ve Bazı konularda fikrinizi merak ediyorum cevaplarsanız sevinirim. 1941’de vizyona gelen, ve enfes sinema teknikleri (ki bence senaryo da gayet güzeldi), kullanılan kamera tekniği konusunda sinemaya çağ atlatan bu filmin, senaryosunda başrolünde ve yönetmen koltuğunda oturan Orson Welles; çekilen bir filmin yenilik ve yaratıcılık getirmesi için, cahilce bir yöntem izlediğini bu yüzden bu işe hiçbir bilmeyerek yaptığını söylemiştir. Sorum şudur; Sizce bu bir senarist içinde geçerli midir? Bir senarist veya aynı anda oyuncu olmaya karar veren bir kişi, hiçbir şeye bakmayarak sadece cahilce adımlar atarak bir yere gelebilir mi? Herkesin önerdiği “Save the Cat” kitabını insanların kutsal kitap gibi örnek aldığı bu kitabı(bu kitap ve bunun türevleri) okumaya gerek var mıdır? Şimdiden teşekkürler.

  14. Gökhan wrote on Haziran 21st, 2024 at 16:39 Uhr14

    “Bir Orson Welles” olduktan sonra böyle cümleler siz de kurabilirsiniz 🙂 Ama önce Orson Welles olabilmek lazım. Bunun için de en iyi yöntem (bu konuda hiçbir yöntem garantili değildir) çok çalışmaktır. Emek yoksa zafer de yok. Başarılı olanların çok büyük çoğunluğu çok çalışanlar. Save the Cat, iki bin beş yüz yıldır bilinen bir yöntemi farklı ve güzel ifade eden bir kitap. Mutlaka faydalı. Sadece o değil piyasadaki çok sayıda kitap da size zararlı olmaz. Hepsi size farklı bir ufuk açabilir ama farklı şeylerden bahsettiklerini zannetmeyin. Hepsi dönüp dolaşıp Aristo’nun söylediklerini tekrar eder.

  15. adımbudegil wrote on Haziran 22nd, 2024 at 15:16 Uhr15

    İlk başta bahsettiğim filmi yazmayı unutmuşum okuyanlar adına özür diliyorum.(Citizen Kane) Çok çalışma konusuna kesinlikle katılıyorum ancak demek istediğim nokta şu şekildedir; Orson Welles’ın tekrar aynı röportajında dediği sözden yola çıkarak “Dünyada cehalet kadar güçlü bir otorite yoktur”. Sinema endüstrisinde yer edinmeye çalışan bir kişi, örnek veya tekniği bir yerden aldığı vakit sizce de kendini bazı kaide ve tekniklerin altında, belki de biraz da yaratıcılığını kısarak bir yere gelmesi mümkün müdür? Demek istediğim sözü daha basite indirgemeye çalışırsam; Hiçbir örneğe veya metodlara bakmadan kişi burnunun dikine göre ilerlerse sizce başarılı olunabilinir mi? Ayrıca Orson Welles, Orson Welles olmadan önce Orson Welles değil miydi? Umarım derdimi açıklamışımdır. Bu sorularıma da cevap verirseniz çok teşekkür ederim. Bu arada hızlı cevabınızı için ayrıca teşekkür ederim. İyi günler

  16. Gökhan wrote on Haziran 22nd, 2024 at 16:15 Uhr16

    Piyasaya uyum mu sağlamalıyım yoksa piyasanın istek ve beğenilerine göre işler değil de kendi istek ve hayallerim doğrultusunda işler yaparak mı çıkış yapmalıyım? Çok basit bir cevabı yok. Başarı öyküleri farklı hikayeler farklı örnekler şeklinde “gerçek” olabilir. Çıkış yapmak isteyen bir sanatçı burnunun dikine giderek kendi doğrularında ısrar ederek başarı elde edebilir. Bulunduğunuz ortam ve çevresel faktörler de çok önemli. Van Gogh gibi bir hayat sürme riski her zaman bir tehdit olarak var olacaktır. Piyasaya uyum sağlamak, önce Recep İvedik gibi işler yapıp sonra istediğin filmi yapabilecek özgürlüğe gelince de istediğin filmi yapmak bir diğer senaryo. Önceleri gişe reyting işleri yapıp da sonradan NBC olan sanatçı örneğinin pek olmadığını söylemeliyim. Çünkü uzun lafın kısası “para delikanlıyı bozar”. Bozuyor. Para ve şöhret geldikten sonra yola çıkarkenki Van Gogh olarak kalabilmek hiç de kolay değil (belki de imkansızdır, bilemiyorum). Belki bir orta yol bulunabilir, bu da ancak tecrübe ederek görebileceğiniz bir şey. Kimse önceden bir şey söyleyemez. İçinizdeki Van Gogh ne kadar deli? Cevap sanırım biraz da buna bağlı. Unutmayın kaderle pazarlık yapılmaz. Bir yol seçmeniz gerekiyor.

  17. eeee wrote on Haziran 30th, 2024 at 14:12 Uhr17

    merhaba, kendi yazdigim bir kitabim var haliyle kendime guvenim de var cevrem bu hikayeyi duyurmam gerektigini soyluyor, ne yapabilirim oneriniz var mi? Ben kitabimi senaryo olarak kendim yazmak ve sunmak istiyorum

  18. eeee wrote on Haziran 30th, 2024 at 14:14 Uhr18

    merhaba, yapimcilarla nasil iletisim kurabiliriz ya da yarismalara, bir oneriniz var mi?

  19. Gizem wrote on Temmuz 5th, 2024 at 13:20 Uhr19

    Merhaba Gökhan Bey ben Radyo ve Televizyon Programcılığı son sınıf 2.sınıf öğrencisiyim. şuan da bir senaryo yazmak istiyorum ve senarist olmayı istiyorum genellikle hayat hikayesi veya kendi kafamda kurguladığım bir senaryo ancak şöyle bir sorun var ki tam olarak yazmaya başlasam da kurallarına kadar düzgün bir senaryo formatında yazamıyorum ne yapmalıyım veya ben yazsam gelişi güzel yapımcılar veya yönetmenler keşfettiğinde onu senaryoya çevirir mi? Ayrıca yurt dışına mezun olduktan sonra gitmek istiyorum bu okuduğum bölümü orda yapabilir miyim orada önü açık mı?

  20. Gökhan wrote on Ağustos 12th, 2024 at 14:13 Uhr20

    İyi bir senaryo sağlam işçilik gerektirir. Karakterleri ve olayları yerli yerince ve öykünüzü en iyi anlatacak şekilde yazmanız gerekiyor. Bu ciddi bir emek. Eğer kastettiğiniz “bu işçiliği yapmakta güçlük çekiyorum” ise bunlar olmadan keşfedilmeyi beklemek yanlış olur. “Fikirlerim çok iyi” yeterli değil. Herkesin fikri var ve herkes çok iyi olduğuna inanıyor. Fark yaratanlar o fikirleri düzgün ve emek verilmiş bir senaryo olarak yazabilenler. Eğer kastettiğiniz şey “sayfa formatını tutturmayı bir türlü beceremiyorum” ise bu o kadar önemli değil. Biçimsel olarak düzgün yazmazsanız işiniz yine bir nebze zorlaşabilir ama eğer senaryo sanat ve işçilik açısından üst düzey ise biçimsel zayıflıkları o kadar önemli olmaz. Yine de acelesi olan bir yapımcı sayfa düzeninize bakıp “bu ne böyle bakkal defteri gibi” deyip senaryonuzu okumadan bir kenara fırlatsın istemezsiniz. vazgeçmek yok.

  21. Selman wrote on Eylül 3rd, 2024 at 23:14 Uhr21

    I would like to say…merhaba ben bir film yazdim tietnami sinospsisi ve senaryoyu da büyük olcude yazdım ama amatör um uzun matrajli aşk ve drama filmi .. ve filmimede çok güveniyorum…sonuçta tanidikda yok acaba yazfigimla mı kalır ? Nasıl muhattabi ile gorusebilirim

  22. Rüya wrote on Eylül 7th, 2024 at 18:38 Uhr22

    Bir dizi senaryosu yazımında (özellikle televizyon işlerinde) yazılan sahnenin süresine yönelik belirgin kurallar var mıdır? Örneğin akıcı bir şekilde yazılmış bir sahnenin beş-altı sayfa sürmesi teknik açıdan acemice görülür mü, böyle bir durumda bu sahneleri kısaltmak ya da bölmek mi gerekir?

  23. Gökhan wrote on Eylül 24th, 2024 at 17:39 Uhr23

    Böyle bir kural yok, olduğunu söyleyen varsa senaryo yazarlığı açısından değil başka sebeplerle söylüyor olabilir. Bir sahne yazarın tasarımıdır. Yazar seyircisi ile nasıl bir ilişki kurmak istiyorsa ona göre tasarımını yapar. Ancak yazar akıllı olmalı ve mesleğini de iyi bilmelidir. En azından TV işleri ile sinema arasındaki farkı bilecek kadar. Akıcı bir sahne akıcı olduktan sonra, kimse kaç sayfa olduğuna bakmaz.

Name*: Website: E-Mail*:

XHTML: You can use these tags:
<a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>