İstanbul – New York

New York

New York

Bugün New York şehrinin kurulu olduğu Manhattan Adası üzerindeki ilk yerleşim; Avrupa’dan göç eden koloniciler tarafından 17.yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleştiriliyor. Yani New York Şehri’nin tarihi topu topu dört yüz yıl öncesine gidiyor. Daha önceki tarihlerde şehir diyebileceğimiz bir şey yok. Çevre kara parçaları ve yaşanabilir bölgelerde yerli nüfusun varlığından söz ediliyor ama bu yerleşimler için şehir nitelemesi yapılamaz. Dört yüz yıl.

Bugünkü İstanbul şehri sınırları içindeki bölgenin, yani yaşayan sokakların, evlerin olduğu alanın şehirleşme tarihi, milattan önce dört bininci yıla kadar gidiyor. Bu bilgiyi esas kabul ederseniz, İstanbul’un tarihi altı bin yıl olarak bir kenara not edilebilir. Haydi diyelim bu bilgiyi spekülatif buldunuz veyahut tarihi yarımada dışındaki bir alanın altı bin yıllık tarihinin, bu hesaba dahil edilmemesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Bu takdirde de İstanbul’un tarihi kaba bir hesapla üç bin yıl oluyor. Üç bin yıl…

İstanbul

İlk soru şu: Bir kenti üstün kılan nedir? Cevap yukarıda yaptığımız gibi sadece tarihsel kıyaslama olsaydı her iki şehirden de eski bazı şehirler saygınlıkta bu ikisine fark atarlardı. Demek ki tarih tek parametre olamaz. Dünyanın stratejik merkezi olma özelliği diye bir şey uyduralım ve şehirlere bir de bu gözle bakalım. Bu; siyasi anlamda, kültürel anlamda bir kentin, bilinen dünyanın ilgi odağı olma durumu göz önüne alınarak oluşturulan bir kriter olsun. Bu takdirde İstanbul’un da New York’un da böyle bir tanımlama içinde üst sıralara aday şehirlerden biri olacağı kesindir.

İlk isimlerinden biri Yeni Amsterdam olan New York şehrinin günümüz dünyasının ilgi odağı olduğu bakış açısına göre kabul edilebilir bir şeydir. Yani birileri çıkıp dese ki New York bugün dünyanın başkentidir, bu doğru ya da yanlış, en azından anlaşılabilir bir şeydir. Bir zamanlar İstanbul için de böyle denirdi. Ancak İstanbul’un adı hiç bir zaman bir başka şehirden devşirilmemişti. İstanbul, Konstantin’in şehriydi, Yeni Atina, Yeni Efesos, Yeni Miletos, Yeni Troya vs. olarak hiç anılmadı. Euclides’in kenti Megara’lılar belki böyle bir iddiada bulunabilirler ama New York – New Amsterdam örneği ile birebir örtüşen bir konu değil.

Gel gör ki bugün İstanbul; acımasız ellerde, trajik bir şekilde New York’a öykünüyor, özeniyor. Dünyanın kalbi olmuş altı bin yıllık bir kenti, dört yüz yıllık bir kente özendirerek paçavra edenler utansın! My New Work, Newada, Mashattan… Yeni İstanbul’dan yaşam alanı isimleri… Daha bir ton benzer isim bulabilirsiniz. İsimleri özenmek konunun görünürdeki, belki de en önemsiz tarafı… Yaşam tarzı özentisini açıklayacak tek haklı gerekçe olamaz. Açgözlülük, cahillik, sonradan görmüşük, hoyratlık, … birer gerekçe olarak kabul edilecekse ayrı tabii… Burada konu New York yaşam tarzını satmak. Alıcısı olmasa böyle düşünen satıcılar da olmazdı heralde? Klasik konu, arz-talep gündemin birinci sırasını işgal edince ortaya Yeni bir İstanbul çıkması da kaçınılmaz oluyor.

Ataşehir

Ataşehir

Sonuç görüntü Ataşehir gibi Yeni İstanbul’un ucubeleri… Tarihi Yarımada’ya da benzeri bir New York özentisinin bulaşması yakındır. Bir depreme bakar… Ayasofya ile Sultanahmet’in tam ortasına altmış katlı bir rezidans ya da AVM fena olmazdı hani. Adı da, eee,  New History gibi bir şey olsun. Ya da Sultan’s Terrace nasıl?

İstanbul’un New York’a özendirilmesi, insanın annesinden Lady Gaga’ya benzemesini istemesinden farksız. Bir kent anaya benzetilecekse o İstanbul’dur. Yeni İstanbul, iğrenç yaşam tarzıyla isteyenlerin olsun. Eski İstanbul muhitlerinin kıyısında köşesinde, ıslak ahşap cumbalarıyla adeta birer gözyaşı müzesi gibi ayakta kalmak için direnen, mecali kalmamış mahzun konaklar, evler Yeni İstanbul’a bakıp bakıp iç geçiriyorlar. Ahşap İmparatorluğu’ndan artakalan huzurevi sakinleri onlar. Ama birbirlerine yaslanarak yaşamıyorlar artık. Beton blokların arasında sıkışmış, bir kepçe darbesinin gelip yerle bir etmesini tek başlarına bekliyorlar. Gençler, Yeni İstanbul’da sevgililerinin ismini, beş yüz yıllık çeşmenin üzerine sprey boyayla yazıyor. Bir başkası o yazıyı, belki de aynı anda çeşmenin kitabesini, Edep Ya Hu yazan bir çıkartmayla kapatıyor. İronik.

Yeni İstanbul

Yeni İstanbul

Yeni İstanbul’un New York’a özenmesinin hikayesi sadece müteahhitlik, mimari ve yaşam tarzı ile ilgili değil hiç şüphesiz. Sanatı da böyle algılıyoruz. Her şeyi böyle algılıyoruz. Zannediyoruz ki Trier gibi olursak, Haneke gibi olursak, Tarantino gibi olursak, Spielberg, Coppola, Tarkovski, hiç farketmez herhangi bir başka sinemacı gibi olursak sinemanın New York’u biz olacağız. İlgi odağı olacağız. Ama ortaya çıkan şey New York değil sadece Yeni İstanbul gibi dejenere bir şey oluyor. Zannediyoruz Kandinsky gibi olursak resim sanatının New York’u olacağız. Altı bin yıllık İstanbul gibi olmak dururken, niye diye sormak bile gelmiyor içimizden…

  1. YUSUF EREN wrote on Ağustos 25th, 2015 at 14:45 Uhr1

    Bu yazıya katılmamak elde mi? Ne güzel ifade etmişsiniz. Kendi değerlerini bu kadar hoyrat kullanan bir toplum daha var mıdır bizim gibi bilmiyorum… Saygılarımla…

Name*: Website: E-Mail*:

XHTML: You can use these tags:
<a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>