Yalın düşün!

Sanatçı’nın yaptığı şey karmaşıklığı basitleştirerek ya da basitliği karmaşıklaştırarak estetik bir ürün ortaya koymasıdır. Zaten karmakarışık bir dünyada yaşadığımızı varsayarsak karmaşık olay ve fikirleri yalınlaştırabilen bir zihin sanatsal yaratımlar yapmaya en elverişli zihindir. Peki gerçekten karmakarışık bir dünyada mı yaşıyoruz? Bu sorunun cevabını verebilmek için yaşam tarzımızı, çok değil bir kaç yüz yıl önce yaşayan atalarımızın yaşam tarzıyla kıyaslamamız yeterli olacaktır. Basit bir gözlem yaparak tezimizin gerçekliğini araştıralım:

Yalın düşün!

Yalın düşün!

Kullanmayı bildiğiniz kaç tane elektronik cihaz var? Örneğin bu yazıyı yazdığım anda masamın üzerinde üç tane uzaktan kumanda cihazı var. Her kumandanın üzerinde ortalama kırk tane tuş var. Her kumandanın yönettiği bir elektronik cihaz ve her bir tuşun yönettiği kimi zaman bir kaç elektronik fonksiyon var. Uzaktan kumanda cihazlarının hemen yanında bir de cep telefonu duruyor. Üzerindeki tuş sayısı o denli çok olmasa da dijital ekranında ardışık tuşa basım dizilimleri ardından çok sayıda fonksiyonu üretebilecek durumdayım. Sadece elektronik cihazlar mı? Hayata dair o kadar çok sayıda ayrıntı var ki… Akbilimi doldurabileceğim otomatın ya da köprü ve otoyollardan araçlarla geçmemizi sağlayan OGS cihazının nasıl çalıştığını biliyorum. Markette hangi kartları kullanmam gerektiğini ve her birisine ait şifreyi biliyorum.  Markette satılan binlerce ürünün markette dizildikleri rafların konumları dahil ürünlerin kendilerine ait çok sayıda bilgi de hafızamda yer edinmiş durumda. Bir ürün alırken son kullanma tarihine bakmam gerektiğini bilirim. Besin değerleri ve içindeki bileşenleri okurum. Fiyatlarını bilirim. Sık satın aldığım ya da bir şekilde karşıma sık çıkan ürünlerin ambalajları bana tanıdık gelir. Üzerindeki grafik tasarım, renkler, logolar hep tanıdıktır. Gazeteyi ya da televizyonu açtığımda okuduklarım ya da izlediklerim hakkında genel olarak fikir sahibiyimdir. En kötü ihtimalle yüzlerce şarkıcı isimi sayabilirim. Yüzlerce şarkının notaları (melodisi) ve sözleri hafızamdadır. Sadece eğlenceli şeyleri bilmek değil bu… Hayatımı devam ettirebilmek için o denli ayrıntıyı bilmek zorundayım ki. Üstelik yaşam tarzımızın bize öğrettiği bu ayrıntılarla çocukluğumuzdan beri birlikte yaşamak zorundayız.

Üç yüz yıl önce, Anadolu’nun bir köşesinde, ırmak kenarındaki bir köyde yaşayan bir çiftçi olduğunuzu düşünün şimdi de… Çocukluğunuzdan itibaren, hayatınızı devam ettirmek ya da kolaylaştırmak için öğrenmeniz gereken şeylerin bir dökümünü yapmaya çalışın. Hangi tohumu hangi mevsimde ekmeniz gerektiği, güneşin, bulutların durumundan yağmurun yağıp yağmayacağı, hangi çapanın hangi toprakta daha etkili olduğu ya da bunun benzeri şeyler… Bir cep telefonunu kullanabilme becerisiyle kıyaslandığında çok daha dinamik ama az “data” gerektiren bilgiler bunlar… Hayatımız (beynimiz) kesin ve acımasız bir şekilde “data” işgali altında. Çok şey biliyoruz ama bu bilgiler hayatın anlamı üzerine edindiğimiz tecrübelerden oluşmuyor. Bu bilgiler sadece bir elektrik düğmesini açıp kapamak gibi beynimizin kıvrımlarında 0 ve 1 değeri ile ifade edilebilecek türde… “Bilmek” kelimesini bu mekanik “data kazanımlarının” karşılığında kullanmak zorundayız. Asıl sahip olmamız gereken şey için bir kelime aradığımda aklıma ilk gelen şey “irfan”. Arif olmak ya da irfan sahibi olmak kesinlikle “dataları bilmek” değil. Fenomenler evrenine ait bilgi değil de, anlamlar evrenine ait bilgi karşılığı olarak başka bir kelime halihazırda aklıma gelmiyor (1).

Alvin Toffler‘in de başka türlü ifade ettiği, modern insanın dramıdır bu. Belki de bu yüzden her şeyden korkuyoruz. Hayatı anlayamadığımız için ölümden bu denli korkuyoruz. Hastalıklardan korkuyoruz. Fakirleşmekten korkuyoruz. Yaşam tarzımızın kötüleşmesi ihtimalinden korkuyoruz. Terörden, savaştan, kuyrukluyıldızlardan, meteorlardan, her şeyden korkuyoruz.

Evet, bu hala senaryo yazarlığı ile ilgili bir yazıdır. Çünkü senaryo yazarlığı hayata dair bir şeyler yazmakla ilgilenir. Senaryo yazarları da diğer tüm insanlar gibi hayatı ve anlamını kavramaya çalışan insanlar olmalıdır.

İşte bu yüzdendir ki yalın düşünmeyi becerebildiğimiz sürece dataların arkasındaki anlamları yakalayabiliriz. İşte bu yüzdendir ki senaryo yazarken olabildiğince basit düşünebilmeliyiz. Tıpkı bir çocuk gibi… 14.yüzyıldan bugüne gelen bilimsel düşünce prensibinin bir senaryo yazarına da faydası dokunabilir: Occam’ın usturası. Bu ustura, bir fenomene ait olası açıklamalardan en basitinin tercih edilmesini önerir. Bir senaryo yazarı da anlatmak istediği şeyleri anlatmak için en yalın yolu seçmelidir. Yalın, basit demek değildir. Karakterlerin ve olayların temsil ettiği anlamlar, bir senaryo yazarının yalınlaştırma çabaları sonucunda yalınlaşır. Yoksa her ilişki, her olay yalınlaşma eğiliminde değilse karmaşıklaşma eğilimindedir ve bu bizi kaosa götürür. Bir senaryo bulmaca gibi olabilir. Ama fenomenolojik ve ontolojik açıdan son derece yalın olabilir. Amaç da bu olmalıdır zaten.

Böylelikle senaryo yazarlığı ile ilgili en temel ilkelerden birine ulaşmış oluyoruz: Yalın düşün! (2)

(1) sözlük karşılığı: “irfan; gerçeği anlama hususundaki güçlü seziş yeteneği, görgü ve sezişten gelen ruh uyanıklığı”
(2) ingilizcesi: think simple!

  1. engin wrote on Ocak 13th, 2010 at 23:57 Uhr1

    Teşekkürler hocam. Yine hatırlattınız “THINK SIMPLE!”

  2. sena wrote on Nisan 1st, 2010 at 20:09 Uhr2

    hocam bu yazınızı okuyunca taşlar yerine daha iyi yerine oturdu..

Name*: Website: E-Mail*:

XHTML: You can use these tags:
<a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>