14
Battlestar Galactica
1978 yılında Amerika’da yayınlanan ilk Battlestar Galactica televizyon serisini bir kaç yıl arayla TRT yayınlamaya başladığında, internet yoktu. Sadece bir tane televizyon kanalı vardı ve o da siyah-beyazdı. İlk bölüm, Caprica’dan kaçış, o tek tv kanalında bir cuma akşamı primetime’da yayınlanmıştı. Daha sonraları pazar öğleden sonra kuşağına alınan bölümleri, büyük bir ilgiyle takip ediyorduk. TRT’nin seyircisine klasik dünya sineması kültürü aşıladığı yıllarda böylesine yeni bir yapıma sıkça rastlanmazdı. Yayınlanan bir film son 10-15 yıl içinde yapılmışsa “yeni” kabul ediliyordu. Star Wars’dan haberdar olmak için bile ciddi bir entelektüel olmak gerekiyordu diyebiliriz. Aç hayalgücümüz, böylece Savaşyıldızı Galaktika’yı saygı ve heyecanla kabul edip bağrına bastı. Glen A. Larson ismi artık aile efradı kadar saygı uyandırıyordu. Nitekim aynı şahıs sonraki yıllarda Knight Rider – Kara Şimşek ile bu saygıyı perçinlemeyi de başardı. Apollo ve Starbuck artık bizim de arkadaşımız oldu. Komutan Adama ise daha çok bir önceki kuşağın arkadaşıydı: Bonanza dizisinden Lorna Greene…
Star Wars’ları izlemeye başladıktan sonra Battlestar’ın konusunun daha iyi olduğunu ama teknolojisinin Star Wars’ın gerisinde kaldığını düşündüğümü hatırlıyorum.
Yıllar sonra yeni kuşak pilot ve ardından dizinin çekiliyor olması eskisi kadar heyecanlandırmadı ne yazık ki. Artık daha çok kitap okumuş ve daha çok film izlemiştik. Bilimkurgunun da hayatımızda oldukça önemli bir yeri vardı. Acaba yeni dizi ilgimizi çekmeyi başarabilecek miydi?
Yeni Battlestar Galactica, eski diziden ufak tefek çağrışımlar alan ama tamamen ona yaslanmayan bir yapım. İlk sezonda izlediklerimizin daha önce yaşanıp yaşanmadığını düşündürse de iki dizi arasında hikaye anlamıda bir bağlantı olmadığını sonraları öğreniyoruz. Peki yeni seride ne gibi yenilikler var?
1- Bilimkurgu gibi olmayan bir bilimkurgu diyebileceğimiz kadar “dünyalı” kavramlar, yani bilimkurgunun büyük üstatlarının bizi alıştırdığı “yeni bir evren keşfetme” duygusundan oldukça uzak bir yaklaşım. Bu tarz, Bradbury ya da Lem‘in algımızı, zihnimizi zorlayan ama bir o kadar da heyecan veren tarzından oldukça uzak. Ama hemen önyargılı olmayalım, çünkü bilimkurgu herhangi bir kalıba girmediği için çok güzel… Bugünün dünyasına neredeyse birebir benzeyen yaşam tarzı, giyim kuşam, çağdaş korkular-endişeler ve özellikle de dünyasal ve modern bir politik konsept… Hatta zaman zaman, “Tanrım!” ünlemi yerine “Tanrılar!” ünleminin tercih edilmesi dışında bir fark barındırmayan, yani semavi dinler dışında her şeyiyle dünyevi bir toplum görüntüsü çizmekte Caprica’dan kaçanlar… Tanrı kavramı yerine Yunan tanrıları, sadece isim değişikliği ile yer almış dizide: Kobol Tanrıları… Kravatlı takım elbiseli insanları bir uzay gemisinde görmeye, Jack Bauer’in 24‘ündeki gibi “haber kamerası” ile uzay boşluğunda laserli kapışma izlemeye alışmalısınız. Battlestar Galactica’nın ikibinli yıllardaki versiyonu, Arthur C. Clarke’ın devrimci bilimkurgu fikirlerinden bu haliyle hayli uzak… Serinin yazarlarının ilgisini özellikle amerikan politik sistemi ve tartışmaları çekiyor, ve seyirci kendini cumhuriyetçiler ve demokratlar arasında süregelen tartışmaları Roslin ve Adama arasında izlerken buluyor. Bu önemli tercihin arkaplanında bölüm başına düşecek bütçelerin minimize edilmesi hedefi olduğunu düşünmek çok yanlış olmayacak. Çünkü dekordan kostüme yapılan masraflar azalacağı gibi, okuduğu senaryoyu anlayacak oyuncu-yönetmen-ekip konusunda daha mütevazi isimlerle çalışma imkanı doğabilecek… Sadece “peki…” demekle yetinelim o halde.
2- Keşfedilmeyi bekleyen bir bilinmezlikler okyanusu olarak evren… Yeni Battlestar Galactica’da bu yok. Cylon kimdir, nedir, doğası nedir; derinlemesine bir ilgi-bilgi yok… Yani; Stanislaw Lem, Philip K. Dick ya da Asimov‘un büyük bir maharetle yaptığı bilimkurgu okurunu cezbedecek “keşfetme” duygusu yok. Daha çok güç ve insan ilişkisinden kaynaklanan dramaya yaslanılmış.
3- İnsana benzeyen robotlar, yani “bizi insan yapan nedir” sorusu, önceki Galactica’da olmayan en temel konulardan biri. Robot deyince akla Asimov’un robotları ya da Blade Runner gelir. Ya Asimov’un yaptığı gibi robot kurallarını kabul eder ve doğacak mantıksal bulmacaların sebep olduğu dramatik etkiler öykünüzün iskeleti olur, ya da katil robotlar kurgular beynin en ilkel içgüdüleri üzerinden “reyting” kovalarsınız. Katil robot üzerinden gidilebilecek yegane dramatik unsurun ise suyunu çıkartırsınız… Philip K. Dick’in yaptığı ve bugünlerde hemen her yerde karşımıza çıkan “ben insan mıyım, robot muyum” ya da daha şık bir deyişle “bizi insan yapan nedir” diye sorarsınız. Robot kuralları olmazsa, robotlar bizi “av” haline dönüştürürler. Bir Maya efsanesinde anlatıldığı gibi gün gelir sahiplerini kızartan tost makinelerine dönüşürler. Frankenstein kompleksi de diyebileceğimiz bu durum neticesinde fiziksel bir kovalamaca oluşur ve bu da sizin box-office’inizde ya da reytinginizde bolca rakam anlamına gelir. Bkz.: Terminator, I Robot filmleri…
4- Din. Toplam dört sezon yayınlanan ve bu yıl içinde nihayete eren Battlestar Galactica’daki en büyük değişikliklerden biri, din. Acımasız düşman Cylonların tek tanrıcı, insan kolonilerinin de pagan olmaları ne anlama geliyor bilemiyoruz. Dan Brown eminiz ki buna da bir komplo yazabilir. Serinin özellikle son sezonunda tümüyle dinsel bir atmosferde ilerlemesi, koloninin en saygın bilimadamı olan Gaius Baltar’ın bile dinsel bir figüre dönüşmesi yapımcıların amaçları hakkında da ipucu verecek türden bir durum. Battlestar Galactica, bir Exodus yorumundan başka bir şey değil belki de…
5-Klasik drama. Olgunlaşmamış arketipler, kusurlu karakterlerin oluşturduğu dramatik yapı, amerikan klişeleri ile yoğrulmuş uzay gemisi dekorunda oradan buradan devşirilmiş politik fikirler. Endüstriyel Amerikan drama geleneğinin temel klişelerinden amerikan ailesi kavramı içine Cylon-insan ailesi ve hibrid çocukların katkısıyla karıştırılan faşizm eleştirisi.
Bütün bunlara rağmen sadece eğlendirmeyen, bir takım yüksek fikirleri de, hiç değilse tartışmaya açan yapımlara o kadar hasretiz ki, bu açıdan bakıldığında yeni Battlestar Galactica’ya şapka çıkartıyoruz. Nereden bakarsanız bakın, iyi yazılmış, iyi oyuncularla dolu, iyi bir hibrid yapım olmuş Battlestar Galactica. Bilimkurgu yazarı, amerikan politik yaşamı ile bu kadar ilgili olursa ortaya çıkacağını tahmin edebilceğimiz bir yapım.
bu dizinin ilk bölümüne baktım. Bir daha da bakmadım. Berbat ötesiydi. Çocukken izlediğim uzay yolu ile hiçbir benzerliği yoktu. Düşük zekalı ABD seyircisine göre ayar verilmiş, evrenin neresine gidersen git ABD ve onun temsil ettiklerinden kurtulamazsın temalı bir ucube.
@murat
Acaba bu dizinin bir “uzay yolu” dizisi olmamasından kaynaklanıyor olabilir mi ??
@murat bey pekı bızım kara murat cuneyt arkın fılımlerını ızleyenler ıcın ne dıyosunuz merak etdım)bardagın yarısına su koy bu sana gore bos olabılır baskasına gore de o bardak yarısına kadar doludur.ıgneyı baskasına cuvaldızı kendıne sapla ben herzaman derım benden daga sısman bırının bana kılo almısın demesıne ızın vermem bız once kılolarımızdan bı kurtulalım bı saglıklı atletık olalım sonra baskalarına tas atarız.her konuda saglık ekonomı teknolojı etık olarak
Murat arkadaş dizinin senaryosuyla dalga geçmiş ilk bölümlere bakarak 🙂 Yorum yapabilmesi için bütün seriyi izlemesini tavsiye ediyorum.